Şimdi gözünüzde canlandırın. Kaynamakta olan bir kabın içine kurbağayı atarsanız ne olur?
Evet bildiğiniz gibi aşırı derecede canı yanacağı için bir anlık refleksle dışarıya zıplar. Bu durum tüm canlılar için geçerlidir.
Peki bunun sendrom olarak literatüre geçmesinin sebebi nedir? Bir yerde okumuştum sizinle de paylaşmak isterim.
Deney şöyle; su dolu bir tencereye kurbağa koyup, suyu ısıtmaya başladığınızda, sıcaklık yükseldikçe kurbağa vücut ısısını ayarlayarak, evrimsel bir mekanizma ile kendisini korur. Su tam kaynama noktasına gelmek üzereyken, kurbağa artık bir şeylerin ters gittiğini anlar ve ısısını ayarlayamaz. Bu noktada zıplamaya karar verir. Ancak vücut ısısını ayarlamak için tüm gücünü kullandığından zıplamak için ihtiyacı olan enerjiyi bulamaz ve ölür.
Bu duruma baktığımızda kurbağayı öldüren şeyin kaynayan suyun değil de, ne zaman atlayacağına karar verememiş olmasıdır.
Peki bu metafordan hareketle, bu durumun ebeveynliğimiz için de geçerli olduğunu görüyoruz. Çevresel baskılar, eşinizle olan anlaşmazlıklar, tartışmalar, en iyisini ben bilirim algısı, bir çok farklı kaynaklardan ebeveynlik öğrenme çabası, olaylara veya kişilere karşı yargılarımız, anlamlarımız, iyi veya kötü dediğimiz, doğru veya yanlış dediğimiz her şeyle çocuklarımızı yetiştirmeye ve eğitmeye çalışıyoruz.
Örneğin; çocuğunuzun yanında yalan söylemek, şiddet içerikli diziler izlemek, çocuğun ani öfke patlamalarına maruz kalması, çocuğun yanında dedikodu yapmak ve bir takım kötü alışkanlıklar diyebileceğimiz alışkanlıkları sürdürüyor olmak, çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Hal böyledir ancak çocuğun ilerleyen dönemlerinde genellikle ergenlik dönemlerinde, istenmeyen durumlara maruz kalınabilir ve ebeveynler dışarıyı suçlama eğiliminde olabilirler. Akraba, okul arkadaşları, oyun arkadaşları vb.. ve çözüm bulmak adına paniklerler. Burada ebeveynlerin atladığı çok önemli bir nokta vardır. Çocuk 0-7 yaş döneminde özellikle aile bireylerini gözlemleyerek ve onları örnek alarak büyürler. İstisnalar hariç çocuklar, genelde ebeveynleri kopyaladıkları için, bulunan kısa süreli çözümler sonuç vermemektedir. Bu iltihaplı bir yarayı temizleyip, sargı bezini değiştirerek iyileşmesini beklemek gibidir.
Bu sebeple, gün gün farkında olmadan küçük hatalar veya olumsuz iletişim hataları veya davranışları yaparak çocuklarımızı etkilediğimizin farkına varalım. Anne baba olarak, iletişimimize dikkat etmek, hatalı olumsuz dediğimiz davranışları yapmamak, problemleri çözerken doğru iletişim kanallarını kullanmak önemlidir. Ebeveynlerin kendi kişiliklerini tanıması ve birbirleriyle olan ilişkisi çocuk açısından çok önem arz etmektedir. Bu sebeple ebeveynlerin birinin değil, ikisinin de bu anlayışta olması gerekmektedir.
Özetle, çocuk dediklerinizi değil, yaptıklarınızı yapacaktır. Bu sebeple çocuğunuzun nasıl birisi olmasını istiyorsanız, bunu öncelikle kendiniz başarmalısınız. Aksi halde çocuğunuz deneydeki kurbağa gibi farkında olmadan kendini gördüğü bu yanlış davranışlara kodlayacak ve ilerde bu ona kişilik bozukluğu veya davranış problemleri olarak karşısına çıkacaktır.
UNUTMAYIN; Kendinizi tanımadan, ne söylediğinizi, ne yaptığınızın farkında olmadan istediğiniz sonucu alamazsınız. Kendinizi eğitmeden başkalarını eğitemezsiniz. Birincil ve en önemli olan çocuklarımıza yapma, etme demeyi bırakarak, değişimi kendimizde başlatmak çok değerlidir. Ve kendin olduğunda, her şey istediğin ve talep ettiğin gibi olur.
Sevgilerimle,
İşte çocuğunuzun duymayı isteyeceği bir kaç cümle 🙂
- Senin annen/baban olmayı seviyorum.
- Senin sayende mutlu oluyorum.
- Hata yapabilirsin, herkes hata yapabilir.
- Bunu başarabileceğini biliyorum, yapamazsan da senin yanındayım.
- Anlattığın hikayelerini dinlemeyi seviyorum.
- Bugün senden bir şey öğrendim.
- Seninle gurur duyuyorum.
- Seninle vakit geçirmeyi seviyorum.